3 Mart 2013 Pazar

Ahmet DEMİRBAŞ Yazdı – Ardahanın 92 kurtuluş Yılı ve Kalkınması

Bu yıl Ardahan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 92. Yılını kutlayacağız. Yıllardan beri sorunlarına çözüm arayan Ardahan, Ardahan nüfusuna kayıtlıların yüzde 80’i bu ilden göç etmiş. En yüksek göç oranına sahip. Ardahan’da ikamet edenler Ardahan nüfusuna kayıtlı olanların ancak yüzde 19.82’sini oluşturmaktadır. 
Son zamanlarda yetkililerin açıklamalarına göre Ardahan artık göç vermiyor, göç alıyor durumuna gelmiştir denilmektedir.
Ardahan için ne yapılmalıdır. Ardahan’ın idari, ekonomik, kültürel ve turizm bakımından çalışmalar ne durumdadır.? Ardahan’da hayvancılıkla ve yayla turizmiyle ilgili çok ciddi potansiyel var ama bunlar değerlendirilebilecek midir.? Eğitimde hedeflene noktaya ne zaman geleceğiz.
Ardahan’da birçok doğal güzelliklere sahip yerlerimiz vardır. Yaz turizmi kapsamında yayla turizmi de yapılabilir, spor kompleksleri yapılmalı. Kış turizmi konusunda elimizde çok güzel bir imkân var. Dünyada nadir bulunan kristal kara sahibiz. Kayak sporları için çok önemli bir nimettir. Ardahan’a Yalnız çam kayak tesislerini iyi tanıtımı yapılmalı, Kayak tesislerimize turist yağmalıdır. Pist konusunda sıkıntı çekeceğimizi sanmıyorum, güzel pist alanlarımız var. Bu yıl Çıldır Gölünde yapılan Ardahan Valiliği ve Geleneksel Spor Dalları Federasyonu tarafından düzenlenen, “Çıldır Altın At 1.Kış Şöleni” sevindiricidir. Su sporlarını çok rahat getirebiliriz. 
En önemlisi Ardahan’ı tanıyan, kalkınması noktasında bilgi sahibi olan yöneticilerin Ardahan’a gelmesidir. 
Ardahan’la ilgili sivil toplum örgütleriyle sıcak ilişkiler kurulmalı, iktidar, muhalefet demeden hepsiyle bir çalışma ekibi kurulmalı ve sorunlar masaya yatırılarak projeler hazırlanırsa Ardahan’ın sorunları çözülecek ve göç kendiliğinden duracaktır.
Yöremizde çok fazla festival var. Her ilçenin bir festivali var. Bu ayrımcılığa sebep olur. Bunların hepsinin tek bir çatıda birleştirilmesi gerekmektedir. Ardahan ili, ilçeleri ve köyleri Festivali diye adlandırılması gerekmektedir. Bu festivalde de her ilçe kendi ürünü pazara tanıtmalıdır. Örneğin Ardahan’ın balını, Kaşarını almaya gelen insan, yandaki stant da diğer ilçelerin ürünlerini görecektir. Bu şekilde 6,7 gün süren bütün ilçeleri barındıran bir festival yapılmalıdır.
Sonuç olarak Ardahanlı iş adamlarımızın bölgeye yapacakları yatırımlar sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve hemşerilerimizin birlik ve beraberliğiyle hedeflenen gelişimi daha kısa bir sürede gerçekleşecektir.
Bu duygu ve düşüncelerimle Ardahan’ın Düşman işgalinden kurtuluşunun 92. Yılını kutlar Tüm hemşerilerime sağlıklar dilerim. 21.02.2013
Ahmet Demirbaş

MEHMET ALİ ARSLAN Haber News 
Paylaşıyoruz Çünkü Herkes Görüyor 


Kerem ATBAŞ Yazdı @ Barış ve Bilgi Kirliliği

BARIŞ VE BİLGİ KİRLİLİĞİ
Dışarıdan bakıldığında barış süreçleri çok basit görünebilir, ancak dahil olduğunuz zaman basit olmadığını net görürsünüz. İşin zorluğunu göz önünde bulundurarak bir yaklaşım ve duruş içerisinde bulunmak daha akıllıca olur.
Yaklaşım ve konuşmalarımızın bir ağırlığı ve ölçüsü olmalı ki, hatalar sonucunda nefes borularımızı tıkamayalım. 
Barış zamanları çok hassas ve nazik süreçlerdir. Sabırlı olmak gerekir. 
Basit ve yüzeysel yaklaşımlar herkesi yanıltır.
Eski ve yeni meseleleri yeni bir yaklaşım ve üslupla ele alınmalıdır. 
Perspektifleriniz ön açıcı, önerileriniz akılca olursa meselelerin çözümüne daha doğru bir yaklaşım göstermiş olursunuz.
Usulden esasa, yöntemden amaca giden doğru adımları pratikleştirme esas olmalıdır. 
Geçmiş dönemlerin muhakemes i ve analizi doğru ve sahici yapılıp masaya yatırılmalıdır. 
Bilinmelidir ki, hal ve hareketlerinizde seviyeli, tutumlarınızda ilkeli, konuşmalarınızda kararlı olduğunuz müddetçe yaşama başlamadan kazanmış olursunuz.
Her daim yüksek meziyetlere sahip olmak en doğru anlayış ve kazanım olsa gerek.
Bizler gelişen süreci izlemekle beraber, olan biteni anlamaya çalışıyoruz. Ön yargı üzerinden değil, sorumluluk duyma adına sürecin hassas ve nazik olduğu bilinci ile yaklaşıyoruz. 
Türkiye entelektüelleri, düşünürleri, aydın ve demokratları layıkıyla görevlerini yerine getirmiş olsaydıla r, Kürt sorunun çözümü şimdilere belki kalmazdı.
Dönem- dönem seslerini yükseltseler bile yanlış yerde olduklarını hiçbir zaman kabul etmediler. Kürtlerin mücadelesinin gelmiş olduğu aşamayı santim – santim takip edip, gözlemleyip yaptıkları geniş analizlerle uzun uzadıya anlatıp durdular.
Kürt hareketinin yanlışlarını günlerce aylarca dillerinden düşürmeyenler. Yanlış yakıştırmalardan da geri durmadılar “oportonizme ve pasivizme doğru bir yol izlemeye başladılar, böyle giderse teslimiyete kadar varırlar” gibi bilgi kirliliğini yaratarak toplum nezdinde nemalanma gayreti içerisinde siyaset yapmak, bu durumda olanların seviyesini gösterdiğini görmekteyiz.
Ama her ne hikmetse kendi sırtlarında ki heybeyi görmezler. 
Kürtlere her türden yakıştırmaları reva görenler ile yapanlar bilmelidirler ki, bilimdir, irfandır, sanattır, sepettir, saçma sapandır, her şeyi bilen sizler, şimdiye kadar Kürtlere herhangi bir katkınız odlu mu? Hali hazırda ulu orta yerde duran bilgi kirliliğinden başka bir şeyinizin görünmediğidir. 
Kürtlerin şanssız oldukları buradan başlıyor, kürt mücadelesi; gerek Kürtlerin gerekse Türklerin demokratikleşme yolunda vermiş olduğu mücadele, lokomotif güç olarak rolünü oynamıştır.
Doğaldır ki süreç içerisinde doğruların yanında yanlışlarıda olmuştur, tökezlemeside olmuştur. Fakat bu olup bitenler bir mücadele biçimi içerisinde ele alınıp değerlendirilmelidir. Birileri yanlışlar üzerinden kendisine pay çıkarıp, kendisini haklı çıkarma adına bir halkın hak ve özgürlüklerinin inkarı üzerinde teori geliştirmeye çabalaması büyük bir yanılgıdır, yanlışdır ve demokrasi ayıbıdır.
Türk aydın ve demokratları, bunların içerisinde istisnalar hariç bazılarınıda tenzih ederek, göreviniz olduğu halde tarihin hiçbir döneminde, Kürtlere doğru bir öncülük yapmadınız. hep karşı durdunuz elinize ne geçti. 
1- ülke ekonomisi içler acısı
2- topluma kardeşlik duyugları yerine, kin ve öfke enjekte edildi. 
3- Barış ve kardeşlik adına neler yaptınız? 
4- Dilinizden düşürmediğiniz demokrasi bu coğrafyaya bir türlü gelmedi niye?
5- Hak hukuk adalet ve özgürlük adına hareket edip elinizde hangi kazanımlar var. 
6- Kadın erkek ayrımcılığı had safhada, her gün tv haberlerinde öldürme, taciz ve tecavüzün dışında bir gelişme gözükmüyor. 

Kendisine ben düşünürüm, aydın ve demokratım diyen sizler, olup bitenlerden kendinizi ne kadar sorumlu tuttunuz. 
Olup bitenlerden hep Kürtleri suçlayıp durdunuz size ne kazandırdı?.
Gelinen süreçte, yaptıklarınızdan doğru ders çıkararak barış sürecine, hep beraber omuz omuza destek verme dönemidir. 
“Savaş öyle canavar ki; insandan çok hayvana yaraşır.
Savaş öyle çılgın ki; öç ve intikam duyguları gözlerine kan bürümüştür. 
Savaş öyle adaletsiz ki; haklı haksızı ayırmak konusunda bilge olmak yetmez.
Öyle ölümcül ki; bir veba gibi tüm bir kainatı silip kavuruyor.”
Entelektüeller, düşünürler ve aydınlar zamanlarına ait insanlardır. Görevlerini laikiyle yerine getirirlerse bulundukları coğrafyaya barış çabuk yerleşir ve kalıcı hale gelir.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü…..ymüş! – Selahattin Sakinoğlu Yazdı


8 Mart Dünya Kadınlar Günü…..ymüş!
Selahattin Sakinoğlu
0554 604 84 49
Başlığı görünce biraz burun kıvıracaksınız. Haklısınız!
Ve ben bu güne ait bilimsel tespitler yapmak için uğraşmayacağım.
Acaba neden bizim Ülkemizde sorunlar doğru tespit edilip kaynağına inilmez de düz kafadan yapılır?
Mesela şu bildiğimiz kadına şiddet konusunda ceza kanunlarının artması ulusal gazetelerde gördüğümüz koruma taleplerine benziyor.
Kocasından, sevgilisinden şiddet gören Kadın korkup polise gider, polis de: “Size bir şey yapılmadan sadece sizin beyanınızla tedbir alamam” der.
Şiddet gören kadın da: “O zaman beni öldürsün ben de öyle şikâyete geleyim” diyerek kendince espri yapar.
Netice: iş olacağına varır…
Ya Allah aşkına güldürmeyin beni, kadın şiddete maruz kaldıktan sonra karşınına alacağı hangi ceza kadının ödediği bedelin karşılığı olabilir?
Önemli olan kadının şiddete uğramadan alınan ve alınacak tedbirdir ki onu da bu zamana kadar hiç görmedim ben.
Eğer göreniniz var ise benden selam söyleyin…
Ayrıca kim ne amaçla, “Şu yasaya bir bakalım; eğer müsaitse şu kadını öldüreyim “diye bir düzenek kurar ki?
Benim görüşüm Kadına şiddetin asıl nedeni yine kadınlardan kaynaklanan sebepler.
Kendileri, çocuklarını yetiştirirken yapmacık roller veriyorlar.
Erkekleri egemen toplum olarak adlandırdıkları egemenliğe karşı mücadele etmek sizce de birlikten geçmez mi?
Kadınlar örgütleşme sağlayamadıkları sürece sizce de haklarını alabilirler mi?
Yıllardır bu ülkemizde türban tartışması var…
Ve bu türban tartışmasını erkeklerden başkası tartışmaz.
Ben kendimi bildim bileli bu güne kadar görmedim ki: “Sana ne benim başımın örtüsünden ” demeyi başarabilecek bir kadın derneği!
Şimdi ben buraya yazsam ki 8 Mart Dünya Kadınlar günün de kadınlarımıza eşitlik gelsin, özgürlük gelsin, erkeklere göre kadınlar daha fazla ezilmesin.
Demek isterdim ama bilindiği gibi aynı tas, aynı hamam.
Her şeyi kabullenip ve sonra da 8 Mart günü geldiğinde haktan hukuktan bahsetmeyin derim.
8 Mart hariç yılın geriye kalan 364 günü yine sizin gününüz olsun.
Yeter ki siz birlik ve beraberlikten haberdar olun!
**Özetle 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün Oluşumu…
Amerika’nın New York kentinde, tekstil sektöründe çalışan kadın işçiler bir eylem başlatırlar.1800’lü yılların ortalarından itibaren, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, insanca yaşayabilecekleri bir ücret ve buna benzer haklar için mücadele etmekte olan kadın işçiler bir sonuca ulaşamazlar.
En sonunda 8 Mart 1908 günü haklarını alabilmek ve seslerini duyurabilmek için greve giderler.
Ancak bu greve, patronların yaklaşımı çok sert olur.
Grevin diğer işyerlerine sıçramasını önlemek için, kadın tekstil işçileri fabrikalara kilitlenirler.
Fakat beklenmeyen bir şey olur, fabrikada yangın çıkar.
Çıkan bu yangında 129 kadın işçi hayatını kaybeder.(Bazı kaynaklara göre çıkan bu yangın bir tesadüf değildir. Bilerek çıkarılmış ve işçilere ders verilmek istenmiştir.)
İşte, 8 Mart tarihinin anlamı buradan geliyor.
O gün hayatı pahasına hak mücadelesi veren çalışanların sayesinde, bu gün çalışanlarımızın bazı haklara ulaştığı muhakkak.1800’lü yıllardan bu günlere çok mesafe alındı, ancak alınan bu mesafenin yeterli olduğunu söylemek zor.
Üstad Nazım Hikmet Ran’ın sözleri ile yazımı sonlandırarak, Esen kalın…
Bizim kadınlarımız;
Korkunç ve mübarek elleri,
İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle,
Anamız, avradımız, yârimiz
Ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen,
Ve soframızdaki yeri
Öküzümüzden sonra gelen,
Ve dağlara kaçırıp uğruna hapis yattığımız”…
Nazım Hikmet Ran

Yazan: Yazar - Selahattin Sakinoğlu  //  Ardahan Göle