7 Mayıs 2013 Salı

BERFİN AKTÜRK Yazdı @ TUNCELİMİ DERSİMMİ?


TUNÇ ‘ELİ’ Mİ DERSİM Mİ
Fransız Burjuva devriminden sonra Osmanlı kompozisyonun genelini okuyup İmparatorluğunun parçalanmaması için Tanzimat fermanı gibi kimi düzenlemeler yaptı. Bu düzenlemelerin temel hedefi Osmanlının demokratikleşmesinden öte Avrupayı kasıp kavuran ulus-devlet sistemini imparatorluktan uzak tutmak mümkün olduğunca etkisini bu topraklardan uzak tutmak oldu.
Pratikte ise gayrı müslüm halklar bu düzenlemelerden öteye özgürlüklerini öne çıkarıp imparatorluğun ağır ve zalim denetim sisteminden çıkıp yeni ufuklara yelken açmaları aslında JONTURK ler için milat oldu.
Jonturkler Balkan hezimetinden sonra ümmetçiğin son kullanma devri ile ilgili derin çekincileri oluştu bununla birlikte TÜRKİ dünya isteği daha ağır bastı.
Çılgın Kafkas seferleri ardı arkasını izledi ve bugünlerde bizlere anma diye dayatılan tonlarca ucube gelenek bıraktılar.
Misaki Milliye çekilen genç Cumhuriyet artık kendi içinde oluşabilecek Balkan vari hareketlerden kendini izole etmek için yalan tarih,dogma Cumhuriyetçi gibi suni toplumsal gerçekliği hiç olmayan kimi meteforlar yaratıp şovenizm ile de ete kemiğe büründürdüler.
Dersim de böyle zehirli fikir kümesinin temel hedefi halinde olan bir bölge olduğundan cumhuriyetin gizli ajandasının en karanlık sayfasında yer aldı ve TUNÇELİ Dersimi veran ettikten sonra zaferin adına bu isim verilerek Kürtleri kendi katilleri ile barışık olmaya çabaladı.
Tunçeli operasyonu genel olarak bölgedeki Kürtleri ve onların inanç kümesini hedef almıştı. Öyleki Dersim katliamı iyi incelendiğinde eli silah tutan erkekler toplu olarak imha edilmiş, çocukları ise Türk Subaylarının yanına verilerek bölgeyi kendilerince toptan temizlik tamamlanmış oldu .M.Kemal’in talimatı ile başlayan jenosid ,İsmet paşa ile tıraşlanarak Dersim olgusunu ilelebet kaldırmak olmuştur.
Tunçeli operasyonu Dersim halkı şahsında tam başarıya ulaşmasada , jenosidin kimi soyunu unutmuş kimseler tarafından bugünlerde savunulması ise Tunçeli operasyonun başarı olarak gösterilebilir.
Kamer Genç, Hüseyin Aygün ve Kemal Kılıçdaroğlu bunlardan birkaçıdır.
İnatla ve ısrarla cumhuriyetin zulmünün her türlü aşamasını yaşayanlar Tunçeline, İnönüye ve Atatürke sıkı sıkıya bağlılıklarını her platformda gösteriyorlar.
Oysa ki Kürtler Dersimi Evdalê Zeynîkê’nin klamı gibi seviyorlar.
Unutulmamalıdır ki DERSİM Kürtlerindir.
bumu hepsi



Berfin,aktürk,yazar,yazarlar,sitesi,sayfası,mehmet,ali,arslan,mehmetali,aslan,haber,news,yazar,yazarlar,şiirler,yazılar

15 Nisan 2013 Pazartesi

Fatih Altaylı Yazdı @ Dönemin ruhu ve poşusu


Geçmişi deşerek eleştiriler yapanlara karşı bu köşede de sık sık tekrarladığım bir cümle var. 
"Dönemin ruhu." Gerçekten de dönemin ruhu vardır. 
İnsanları sarar, sarmalar. 
Tavırlarını, hareketlerini etkiler. 
Sadece insanları değil, toplumları etkiler, ülkeleri etkiler, siyaseti etkiler. 
Mesela Atatürk'ü eleştirmeye kalkar bazı kendini bilmez, Allah'tan korkmaz, kuldan utanmazlar. Tek parti rejimiydi, diktatördü falan derler. 
"Dönemin ruhunu" hatırlatırım onlara. 
Bugün ve şimdilik "en ileri demokrasiler" olarak gösterilen Kıta Avrupası ülkelerinin o günkü halini hatırlatırım. 
Ve dönemin ruhuna kıyasla Atatürk'ün nasıl ilerici, nasıl demokrat olduğunu. 
Bazen daha yakın geçmişten örnekler de veririm. Bitmez tükenmez bir kinle "düne" saldıranlara. 
Ama bazen bir fotoğraf her şeyi çok daha iyi anlatır. 
Dönemin ruhunun ne demek olduğunu ve bazen ne kadar hızla değiştiğini gösterir. 
Bu fotoğrafta "akil insanlarımızdan" ikisini görüyorsunuz herhalde. 
"Barış sürecini" anlatmak için yola dökülen iki akilimizi. 
Boyunlarındakini görüyor musunuz? 
Görüyorsunuzdur herhalde. 
"Poşu" diyorlar ona. 
Yüzlerce yıllık bir geleneğin örtüsü.
Ama son 30 yılda her nedense siyasal Kürt hareketiyle, hatta "ayrılıkçı Kürt terörü"yle özdeşleşmiş bir hale geldi. 
Ve çok değil, daha bir yıl kadar önce üniversite öğrencisi Cihan Kırmızıgül "poşu taktığı" için gözaltına alındı. 
Elde "poşudan" başka delil olmadığı halde "örgüt üyeliğinden" yargılandı. 
Birkaç ay önce de 33 yıl 9 ay hapse mahkûm edildi. 
Cezası "iyi halden" dense de aslında "olayın saçmalığı toplum tarafından görüldüğü için" 11 yıl 3 aya düşürüldü. 
Dahası "suç aleti" poşu, mahkeme tarafından "müsadere" edildi. 
Çok değil birkaç ay önce "suç aleti" olarak görülüp müsadere edilen poşu bugün "akil insanlarımızın" boynunda. 
Dünün suç aleti, bugün "barışın anahtarı". Dün poşulu diye bir genci yakalayıp içeri atanlar, büyük ihtimalle bugünlerde poşuya selam duracaklardır. 
Dönemin ruhu böyle bir şeydir işte. 
Ve her nedense bir sonraki dönem, bir önceki dönemin ruhundan hesap sormayı marifet sayar. 

Biz yaparız, onlar peşimizden gelir
DÜN sabah çok güldüm. 
Habertürk yayına başlarken Türk, hatta dünya basınında bir devrim yapmış, gazeteleri ve matbaa teknolojisini sonsuza kadar değiştirecek bir yeniliğe imza atmıştı. 
Gazetenin boyutunu küçültüp ergonomik bir hale getirmiş ve içindeki tüm gazetelerin ve eklerin kapaklarını "kuşe" kâğıda basmıştı. 
Hazırlık baskılarımızı yaparken diğer gazeteler bizim ilk baskılarımızı ele geçirmişlerdi. 
Yaptıkları dedikodular da bize kadar ulaşmıştı. 
"Bu boy gazete mi olur, bu kâğıda gazete mi basılır?" diyorlardı. 
Türk basınının en büyük grubunun en tepesindeki isim ise "Böyle kâğıda gazete mi basılır canım? Yakında vazgeçerler. Bu maliyetlerle bu işi yürütemezler" demişti. 
Aradan 5 yıl geçti. 
Habertürk'ün "inovasyon" yaparak başlattığı hamleye burun kıvıranlar, artık Habertürk'ün birer taklidi haline geldiler. 
Boylarını kısaltamadılar ama enlerini Habertürk'e uydurdular. 
Ve önce Sabah Gazetesi, Habertürk gibi "kuşe kapaklı" çıkmaya başladı. 
Dün de Hürriyet teslim oldu. 
Şimdilik hafta sonu ekiyle bile olsa Hürriyet de kuşe kapaklı baskıya geçmeye çalıştığını dün gösterdi. 
"Doğruyu" takip ettikleri için kendilerini kutluyorum. 
Habertürk yapar, diğerleri taklit ve takip eder. 

6 Nisan 2013 Cumartesi

Nursel TÜZÜN - MİSAFİRİM BU GECE


MİSAFİRİM BU GECE

Gözlerinde misafirim bu gece
Pencerende yaralı bir serçe
Kendinden sakladığın tek hece
Diline dolanacağım yine
Yüreğine misafirim bu gece

Çözemediğimiz bu bilmece
Tutsak edecek bizi de
Aşk denilen çıkışsız labirente
Ya nağme olacağız dillere
Ya da türkü sazın teline
Gideceğiz efsanelerin ötesine
Masallara misafiriz bu gece

Tomurcuk açacak çiçekler
Yıldızlar düşecek diplerine
Türkü olacağız bülbüllere
Şiir olacağız şairlere
Düşlere misafiriz bu gece

Figüran olacağız bir filme
Taşınacağız beyaz bir perdeye
Duyulmayan o hazin öykülere
Kapıların ardındaki sessizliğe
Bilinmezliğe misafiriz bu gece

Nursel TÜZÜN

5 Nisan 2013 Cuma

NURSEL TÜZÜN Yazdı – ARTIK BENDE ÖĞRENDİM

İlk baktığım zaman gözlerinde baharı gördümSonra seni delice sevmeyi öğrendim.Sevmenin bir adının da acı çekmek olduğunuSonra gözlerimde hiç dinmeyen ömür yağmurlarınıSeverken elveda demeyi öğrendim sonraSeni saklamayı öğrendimYüreğimin derinliklerinde sızlayan yaramıSenden kalan hayat kırıntılarınıYaralarımı sarmayı,Enkazlarını toplamayı öğrendim.Hiç unutulmayacağını bildim.Hıçkırık olup dolandığında boğazımaSeni yutkunmayı öğrendim.Hayatımda açtığın o kocaman boşluğun hiç dolmayacağınıVe bir daha kimseyi sevemeyeceğimi öğrendim.Sonra yavaş yavaş uzaklaşmayıKimseye güvenmemem gerektiğini öğrendim.Satırlar arasında kendime bir dünya yarattım.Seni yazmayı öğrendim.Ve susmayı ; suskunluğuma seni gömmeyi öğrendim.Seni özlemeyi,özlerken haykıran yüreğimin dilini kestim.Seni sessiz çığlıklar da sevdim.Yüreğim acısına alışmayı öğrendim.Her yeni güne senle başlamayıGün batımında senle batmayı öğrendim.Ve en önemlisi deSeni asla ama asla unutamayacağımıHayatıma kimseyi alamayacağımıVe kimseyi yerine koyamayacağımı öğrendim.Seni sensiz yaşamayıVe yaşarken seni daha da çok sevmeyi öğrendim.Tanışmamızın 12. yıl dönümü yaklaşıyor12 Yıla bir ömür eklemeyi öğrendimVe seni sevmekten hiç vazgeçmedim.

Nursel TÜZÜN  şair)

1 Nisan 2013 Pazartesi

ANADİLDE EĞİTİM VE BARIŞ SÜRECİ - Ramazan TAN Yazdı

ANADİLDE EĞİTİM VE BARIŞ SÜRECİ
Bu ülke işgal güçleri tarafından bölünüp parçalanma hesapları yapılırken Mustafa Kemal Atatürk ülkemizde yaşan toplulukların hiç birini diğerinden ayrı tutmadan hiçbir din, dil, ırk ve renk ayrımı yapmadan tüm zenginliklerimizle birlikte bir güç oluşturmuş binlerce şehit vererek Türkiye Cumhuriyetini kurmuştur.
1977 nin sonları 1980 in başlarında bilinse de bilinmek istenmeyen bazı güçler tarafından organize edilen ve yıllarca sürecek olan kardeşi kardeşe kırdıran köyleri boşaltıp yaktıran binlerce ocakları söndüren bu ülkenin kalkınıp hamleler yapmasını engelleyen bir sonun başlangıcının temellerini atmışlardır.
Bu güzel ülkemizde nerdeyse her gün analar ağıtlar yakmış, her gün ocaklar sönmüş biri dağda diğeri kışlada olan kardeşler biri birine hiç göz kırpmadan ateş etmiş kendi elleriyle kendi ocaklarını söndürmüş yuvalarını yıkmışlardır.
Bun anlamsız kardeş çatışmasından nemalananlar güçlerine güç katmak için her gün biraz daha fazla çatışma ortamı yaratarak bu ülkenin sil baştan kurulabileceği bütçesini bu uğurda heba edilmesini sağlayarak hem kardeşi kardeşe vurdurmuş hem de ülkemizin güçlenerek kalkınmasını engellemiş aynı zamanda sürekli kargaşa ortamına sürüklenmesini sağlamışlardır.
Ne acıdır ki o yıllardan bu yıllara bakıldığında her ne kadar hükümetler gelmiş gitmiş koltuklar ve koltuk sevdalıları değişmiş ise de değişmeyen kafatasçı kafa yapılarından dolayı bir türlü bu anlamsız kardeş kavgasının önüne geçilememiş ve kardeşin kardeşi kırıp geçirmesine hep seyirci kalınmıştır.
Şimdi ise gelinen sürece bakıldığında gördüğümüz ya da bize gösterildiği kadarıyla bu kardeş kavgasının durdurulması ve barışın sağlanması adına ilk defa bu kadar kararlı bir hükümet kanadı ve yine bu kadar kararlı cevap veren diğer tarafı görmekteyiz. 
Asıl şimdi bakmamız gereken önemli nokta şudur
Bu ülkenin bölünüp parçalanmasını, kardeşin kardeşi vurmasını istemeyip barışın sağlanmasını isteyenlerle
Kardeşin kardeşi vurduğu kargaşa yaratıldığı her gün ağıtların yakıldığı ocakların sönüp yuvaların dağıldığını isteyenlerin belirlediği sürecidir.
Bu barış sürecinde elini taşın altına koyanlar ve elini taşın altına koymayanların belirlendiği süreçtir.
Ben inanıyorum ki bu ülke 30 yıl önceki ülke olmadığımı gibi yine bu ülkenin vatandaşlarda 30 yıl önceki vatandaşlar değildir
Yıllardan beridir özlenen ve beklenen bu barış sürecine destek vermeyenler hem kamuoyu önünde aciz kalacaklar hem de seçim sürecinde sandığa gömülecekler.
Geldiğimiz bu süreç aslında samimilerin ve samimiyetsizlerin ayrıldığı bir süreçtir.
Bu süreç kardeşkanının dökülmesini isteyenlerin ve dökülmesini istemeyenlerin sürecidir.
Bu süreç bu ülkenin bölünmesini isteyenlerin ve bölünmesini istemeyenlerin sürecidir.
Bu süreç kardeşliğin temellerinin atıldığı ve barışın sağlanacağı bir süreçtir.
Sonuç olarak anadilde eğitimi ve barış sürecini ihanet içinde olmayan ülkesini seven artık analar ağlamasın yuvalar yıkılmasın ocaklar sönmesin anlamsız kardeş kavgası dursun diyen herkesin desteklemesi gereken bir süreçtir.
Arzuladığımız barış sürecinin bir an önce sağlanması için bu ülkedeki tüm siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, derneklerin öğrencilerin, vakıfların ve tüm vatandaşların destek vermeleri gerekir.
Ülkemizde başarıyla sonuçlanacağını düşündüğümüz barışın ve kardeşliğin bütünleştiği güzel günleri bir an önce görmek ve yaşamak istediğimizi arzuluyor saygılar sunuyorum.
Ramazan TAN

31 Mart 2013 Pazar

AŞKAN DEMİRBAŞ Yazdı - MARKAKÖY KORA

MARKA KÖY KORA
NE GÜZEL SÖYLENİYOR DİLLERDE
ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MARKA KÖY KORA
YAYLALARI VAR DAĞIN ETEKLERİNDE
ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MARKA KÖY KORA

ADINI MEHMET ALİ ARSLAN DUYURDU
DUYMAYAN KALMADI GÜZEL ŞANINI
AŞIKLARA İLHAM ŞİİRLERE VERDİN ADINI
ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MARKA KÖY KORA

TARİHTE VARDIR SENİN GÜZEL YERİN
YAPILI TAŞLARDAN YAPILMIŞ EVLERİN
SAYILMAZ Kİ AĞALAR’IN BEYLERİN
ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MARKA KÖY KORA

YAYLA KARAKOLU HACIALİ’DEN BAKINCA
GONCA GÜLLERİN BİR BİR AÇINCA
NAMIN ARDAHAN OVASINA YAYILINCA
ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MARKA KÖY KORA

AŞIK AŞKAN YAZAR İNCE VE DERİN
MURKA ÖMERAĞA KOMŞU KÖYLERİN
ÖRNEK İLÇELERE CAMİ MEKTEPLERİN
ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MARKA KÖY KORA

YAZAN ŞAİR: AŞKAN DEMİRBAŞ



Fehmi Morkoç Yazdı - Dernekçilik


DERNEKÇİLİK


Demokratikleşmeyi ve demokratik kültürü özümsemiş ülkelerde;
sivil toplum örgütlerinin çok önemli bir yeri vardır.Çünkü bir ülkenindemokratikleşmesinde ve ekonomik gelişiminde sivil toplum örgütlerinin önemi doğru anlaşılmaktadır.Devlet,toplum,birey ilşkilerinin demokratik,adil,eşit bir şekilde 
düzenlenmesinde sivil toplum örgütleri çok önemli bir enstrümandır.Yerel yönetimler gibi,sivil toplum örgütleri ve dernekler de demokrasinin beşiği sayılmaktadırlar.
Sivil toplum örgütlerinin,yaygın olduğu,kabul gördüğü toplumlarda; sorunların,problemlerin daha kolay çözümlendiği de dikkat çeken bir gerçekliktir.Bu gerçeklikten yola çıkılarak,gelişmiş bir çok ülkede,siyasi ikdidarlar ve yerel yönetimler bütçeden hatırı sayılır miktarda parayı sivil toplum örgütlerine ve derneklere aktarmaktadırlar.Türkiye'de ise düne kadar vergiden muaf tutulan derneklerden günümüzde üye aidat ve lokal gelirlerinden devlet vergi almaktadır.Hal böyle olunca ,dernekçiliğin,okyanus ortasında dümeni olmayan gemi gibi nereye savrulacaklarınıda kestiremezsiniz.
Bunun üstüne birde,sosyal,siyasal,tarihsel,kültürel ve ekonomik gerçekliğini doğru bir şekilde bilince çıkaramayıp,bunların gereklerini yerine getiremiyen kurumlar; doğru bir strateji ve doğru bir yönetim anlayışı geliştirmekten uzak olurlar.
Bunun sonçları olarakta:
İstismara uğratılmış,şahsi hesap ve çıkarlara feda edilmiş,amaç dışı mecralara çekilip,yolsusluklarla anılmaktan kendilerini koruyamıyacakları gibi,tabela dernekçiliğinin ötesinde bir yol kat edemezler.Asli görevleri olan toplumun gelişimi,bilinçlenmesi,gerçekliğinin kavratılması,bölge ve ülkenin sorunlarının cözümüne karşı duyarlılıklarının sağlanması,bunların gerekliliği olan bir duruşu,gösteremeyip;tali görevleri (gece,piknik,cenaze ve düğün) aslı görevlerln önüne geçirip bununla yetinmek ufuk darlığı ve kendilerini köreltmekten başka bir izahatı olamaz.Yerel derneklerin genel olarak içinde bulundukları kısır döngüyü aşamamalarının sebeplerinden biri de budur.
Sivil toplum örgütleri bulundukları toplumlarda demokrasinin parametresi olmak istiyorlarsa,toplumsal çıkarları ,bireysel çıkarlarına heba etmemeleri,konum olarak bulunmuş oldukları yeri,siyaseten görücüye çıkma,boy gösterme ve sıçrama tahtası olarak yaklaşma sevdasından vaz geçip,halka hizmet etmeyi önemsemelidirler.
Dernek faaliyetlerinde,başkanlık ve yöneticilik görevlerinde bulunmak gönüllülük, özveri ve fedakarlık ister.Görev aldıkları dönem içerisinde, yapılan çalışmalar ve faaliyetleriyle ilgili, olumlu ve olumsuzlukları kendi hanelerine kayıt edilir.Ve her zaman hanelerine yazdırdıkları notlarla anılırlar.
Unutulmamalı ki;Halkımız hre şeyin bilncindedir.Hanenize yazılacak notlar,halkın elindeki objektif adalet terazisinden geçecektir.Notunuzu halktan alacaksınız.

Fehmi Morkoç

30 Mart 2013 Cumartesi

KEREM ATBAŞ Yazdı ORTADOĞU DENKLEMİNDE BARIŞ MESAJI




ORTADOĞU DENKLEMİNDE BARIŞ MESAJI
Amerikan başkanı Barack obama, İsrail’i özür dilemeye yönelik ikna ediyor, ürdün kralı Abdullah ile ortak basın açıklaması düzenliyor, Amerika dış işler başkanı John keery Bağdat’ta Irak başkanı Maliki’nin hiç de hoşuna gitmeyen demeçler veriyor, Lübnan başkanı Mikati istifa ediyor. Tüm bu gelişmeler kendiliğinden oluşan sıradan
durumlar değildir. 
Gündemi takip eden her insan, sıradan olmayan ve bir birini izleyen olaylar yumağının basit olmadığını bilir, ve Okların suriyeye doğru çevrilmiş olduğunu anlar.
Yapılan taktik hamleler bütünün parçalarıdır. parçaları yan yana koyun suriye ve Esed’in resmini oluşturduğunu görürsünüz. 
Suriyedeki isyan uzadıkça, esed’e olan dış destek giderek zayıflıyor, zayıflayan esed rejimi çökmeye mahkumdur.
Esed’in kaybetmesi demek, ortadoğudaki güç dengelerinin, iltifakların bozulması demektir. En basitinden stratejik Müttefiğini kaybeden İran olacak, İran başka itifaklar arayışına girecektir. 
Bütün bu olan bitenlerin, gelişmelerin kendine has iç dinamikleri vardır. Yeni bir ortadoğu için yeni politikalar, yeni stratejik ve politik iltifaklar gelişecektir. Ortadoğu denklemi bu gelişmelere açık ve olacaklara gebedir.
ABD’nin 1991 den bu yana ortadoğuda uygulamaya çalıştığı yeni dünya düzenini, bir türlü rayına oturtulamaması ABD için büyük bir çıkmaz olduğu gün gibi ortadadır. 
Dolayısıyla,ABD’nin ortadoğuda kendisinin önünde engel olarak gördüğü güç odaklarınI, yanlızlaştırarak tek tek düşürmesinin altında yatan neden ortadoğuya kendi emperyal politikaları doğrultusunda çeki düzen vermeye çaba harcamasıdır. 
Bu bağlamda; stratejik itifakları çok eskilere dayanan türkiye ve israil ilişkilerinin, yeniden gözden geçirilip en ufak bir pürüzün kalmadığının mesajını netenyahu’nun, Türkiyeden özür dilemesi ile verilmiştir. Özürün bu döneme denk getirilmesi bir tesadüf değildir taktik, politik ve çok yönlü bir hamledir.Ortadoğu’da taşların yeri değişeceği bir süreçte,Türkiye bunun dışında kalacağı düşünülemez elbet.
Ortadoğu ve mezopotamya’nın en kadim halklarından biri olan kürtler, elde ettikleri kazanımlar ile yücelttikleri mücadeleleri neticesinde 21 mart Newroz günü Diyarbakır’da, Öcalanın imralıdan gönderdiği barış mektubu okunduğunda barışın yankısı tüm dünyaya yayılması basite alınacak bir durum değildir, tarihi bir hamledir. 
Okunan barış mektubu ortadoğu üzerinde oynanan oyunları ile alavere dalavere kürt mehmet nöbete oyununu bir biçimde deşifre etmiştir.
Ortadoğu coğrafyası üzerinde beraber yaşayan halkların başına çorap ören, yerel ve küresel sömürgeci güçlerin bundan gayrı, dikatte alacakları bir Kürt dinamiğinin varlığının inkar edilemez boyuta ulaşmasıdır.
kürtlerin içerisinde olmadığı bir çözümün başarıya ulaşma şansı çok azdır.
Kürtleri yok sayarak barış ve huzuru sağlıyamazlar,sorunları çözemezler. Halklar arasında kalıcı çözümler isteniliyorsa onurlu bir barışla mümkün olur. 
Tezgahlanan bu seneryoları boşa çıkaran barış hamlesine olumsuz yaklaşanlar, burun kıvıranlar, ” buda mı olacaktı” diyenler, “böyle barış olmaz olsun” diyenler. kafası karışık olanlar vb. durumunda olanlar bilmelidirler ki;
Kürtler; kendi öz iradeleri ile almış oldukları barış kararına saygı gösterilmelidir, iradeleri dikkate alınmalıdır.
Otuz yıldan fazla bir süreç zarfında bu savaşı yürütenlerin kafaları karışmıyorda, sizlerin kafaları neden karışıyor. 
“bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri kalmışlığa, her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur. 
Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir ortadoğuya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz. bu bir son değil yeni bir başlangıçtır. bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmaktır.”
Mesaj bu kadar açık ve nettir.
Anlaşılmayan nedir;
Hedefe yönlendirilen ok yaydan çıktı, ok hedefine doğru hızla ilerlemektedir. Yaşanan bunca acı ve gözyaşından sonra, Tarihte ilk defa barışın bir tarafı olarak kendini dünyaya duyurdu ve Kürt statüsünün tanınmasının dinamo gücü oldu.
Bunun geri dönüşü yok.
Zaten başından beri kürtlerin iddiası buydu. onurluca var olma savaşı veren kürtler,diğer halklar gibi kendi kimlikleri ile tarih sahnesinde yerlerini almayı arzuluyorlar.istemleri en doğal haklarıdır. Barış mesajı bunun habercisidir. Kürtler artık dünya gündeminde barışın bir tarafı olarak konuşulur oldular, kürtler artık varlar. Doğum sancıları devam edecektir elbet. 
Kürtler; kendi dostlarının kaygılarını anlayacak olgunluğu gösterirler, yanlışları eleştirildiğinde saygınca yaklaşırlar.
“Ancak bu tür tartışmalar girmeden önce dikkate almamız gereken önemli bir husus var; Kürt siyasi hareketi, bugüne gelene kadar çok büyük bedeller ödedi ve unutmayalım ki bu bedelleri yalnız başına ödedi. Bugün ulaştığı noktada ‘tarihsel bir fırsat’ olarak gördüğü kazanımları elinin tersi ile itmesini beklemek, talep etmek yakışıksız ve hakkaniyetsiz olur. Bu açıdan, hiç birimizin bu mücadelenin taşıyıcılarına ‘demokrasiye barışı feda ettiniz’ sitemi etme hakkımız yoktur. Umarız barış demokrasisiz olmaz, ama öyle olması mümkündür ve o yöndeki işaretler güçlenmiştir. ”(Nuray MERT)
Kürtlerinde kendi dostlarında beklentileri vardır. 
Doğrularımızı destekleyiniz ki barış elimiz güçlensin. Barış sürecinde bize omuz verin. Kürtler ne istediklerinin farkındalar, bilincindedirler.Barış kardeşliğin temeli, adaletin teminatıdır.
Halkların beraber yaşamanın temel taşıdır. başarırsak hep birlikte başaracağız.Burun kıvırmalar bizi derinden üzer. Barış;insani duygunun en üst zirvesidir. Başlatılmış olan barış sürecini selamlıyorum.



Yazar: KEREM ATBAŞ

3 Mart 2013 Pazar

Ahmet DEMİRBAŞ Yazdı – Ardahanın 92 kurtuluş Yılı ve Kalkınması

Bu yıl Ardahan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 92. Yılını kutlayacağız. Yıllardan beri sorunlarına çözüm arayan Ardahan, Ardahan nüfusuna kayıtlıların yüzde 80’i bu ilden göç etmiş. En yüksek göç oranına sahip. Ardahan’da ikamet edenler Ardahan nüfusuna kayıtlı olanların ancak yüzde 19.82’sini oluşturmaktadır. 
Son zamanlarda yetkililerin açıklamalarına göre Ardahan artık göç vermiyor, göç alıyor durumuna gelmiştir denilmektedir.
Ardahan için ne yapılmalıdır. Ardahan’ın idari, ekonomik, kültürel ve turizm bakımından çalışmalar ne durumdadır.? Ardahan’da hayvancılıkla ve yayla turizmiyle ilgili çok ciddi potansiyel var ama bunlar değerlendirilebilecek midir.? Eğitimde hedeflene noktaya ne zaman geleceğiz.
Ardahan’da birçok doğal güzelliklere sahip yerlerimiz vardır. Yaz turizmi kapsamında yayla turizmi de yapılabilir, spor kompleksleri yapılmalı. Kış turizmi konusunda elimizde çok güzel bir imkân var. Dünyada nadir bulunan kristal kara sahibiz. Kayak sporları için çok önemli bir nimettir. Ardahan’a Yalnız çam kayak tesislerini iyi tanıtımı yapılmalı, Kayak tesislerimize turist yağmalıdır. Pist konusunda sıkıntı çekeceğimizi sanmıyorum, güzel pist alanlarımız var. Bu yıl Çıldır Gölünde yapılan Ardahan Valiliği ve Geleneksel Spor Dalları Federasyonu tarafından düzenlenen, “Çıldır Altın At 1.Kış Şöleni” sevindiricidir. Su sporlarını çok rahat getirebiliriz. 
En önemlisi Ardahan’ı tanıyan, kalkınması noktasında bilgi sahibi olan yöneticilerin Ardahan’a gelmesidir. 
Ardahan’la ilgili sivil toplum örgütleriyle sıcak ilişkiler kurulmalı, iktidar, muhalefet demeden hepsiyle bir çalışma ekibi kurulmalı ve sorunlar masaya yatırılarak projeler hazırlanırsa Ardahan’ın sorunları çözülecek ve göç kendiliğinden duracaktır.
Yöremizde çok fazla festival var. Her ilçenin bir festivali var. Bu ayrımcılığa sebep olur. Bunların hepsinin tek bir çatıda birleştirilmesi gerekmektedir. Ardahan ili, ilçeleri ve köyleri Festivali diye adlandırılması gerekmektedir. Bu festivalde de her ilçe kendi ürünü pazara tanıtmalıdır. Örneğin Ardahan’ın balını, Kaşarını almaya gelen insan, yandaki stant da diğer ilçelerin ürünlerini görecektir. Bu şekilde 6,7 gün süren bütün ilçeleri barındıran bir festival yapılmalıdır.
Sonuç olarak Ardahanlı iş adamlarımızın bölgeye yapacakları yatırımlar sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve hemşerilerimizin birlik ve beraberliğiyle hedeflenen gelişimi daha kısa bir sürede gerçekleşecektir.
Bu duygu ve düşüncelerimle Ardahan’ın Düşman işgalinden kurtuluşunun 92. Yılını kutlar Tüm hemşerilerime sağlıklar dilerim. 21.02.2013
Ahmet Demirbaş

MEHMET ALİ ARSLAN Haber News 
Paylaşıyoruz Çünkü Herkes Görüyor 


Kerem ATBAŞ Yazdı @ Barış ve Bilgi Kirliliği

BARIŞ VE BİLGİ KİRLİLİĞİ
Dışarıdan bakıldığında barış süreçleri çok basit görünebilir, ancak dahil olduğunuz zaman basit olmadığını net görürsünüz. İşin zorluğunu göz önünde bulundurarak bir yaklaşım ve duruş içerisinde bulunmak daha akıllıca olur.
Yaklaşım ve konuşmalarımızın bir ağırlığı ve ölçüsü olmalı ki, hatalar sonucunda nefes borularımızı tıkamayalım. 
Barış zamanları çok hassas ve nazik süreçlerdir. Sabırlı olmak gerekir. 
Basit ve yüzeysel yaklaşımlar herkesi yanıltır.
Eski ve yeni meseleleri yeni bir yaklaşım ve üslupla ele alınmalıdır. 
Perspektifleriniz ön açıcı, önerileriniz akılca olursa meselelerin çözümüne daha doğru bir yaklaşım göstermiş olursunuz.
Usulden esasa, yöntemden amaca giden doğru adımları pratikleştirme esas olmalıdır. 
Geçmiş dönemlerin muhakemes i ve analizi doğru ve sahici yapılıp masaya yatırılmalıdır. 
Bilinmelidir ki, hal ve hareketlerinizde seviyeli, tutumlarınızda ilkeli, konuşmalarınızda kararlı olduğunuz müddetçe yaşama başlamadan kazanmış olursunuz.
Her daim yüksek meziyetlere sahip olmak en doğru anlayış ve kazanım olsa gerek.
Bizler gelişen süreci izlemekle beraber, olan biteni anlamaya çalışıyoruz. Ön yargı üzerinden değil, sorumluluk duyma adına sürecin hassas ve nazik olduğu bilinci ile yaklaşıyoruz. 
Türkiye entelektüelleri, düşünürleri, aydın ve demokratları layıkıyla görevlerini yerine getirmiş olsaydıla r, Kürt sorunun çözümü şimdilere belki kalmazdı.
Dönem- dönem seslerini yükseltseler bile yanlış yerde olduklarını hiçbir zaman kabul etmediler. Kürtlerin mücadelesinin gelmiş olduğu aşamayı santim – santim takip edip, gözlemleyip yaptıkları geniş analizlerle uzun uzadıya anlatıp durdular.
Kürt hareketinin yanlışlarını günlerce aylarca dillerinden düşürmeyenler. Yanlış yakıştırmalardan da geri durmadılar “oportonizme ve pasivizme doğru bir yol izlemeye başladılar, böyle giderse teslimiyete kadar varırlar” gibi bilgi kirliliğini yaratarak toplum nezdinde nemalanma gayreti içerisinde siyaset yapmak, bu durumda olanların seviyesini gösterdiğini görmekteyiz.
Ama her ne hikmetse kendi sırtlarında ki heybeyi görmezler. 
Kürtlere her türden yakıştırmaları reva görenler ile yapanlar bilmelidirler ki, bilimdir, irfandır, sanattır, sepettir, saçma sapandır, her şeyi bilen sizler, şimdiye kadar Kürtlere herhangi bir katkınız odlu mu? Hali hazırda ulu orta yerde duran bilgi kirliliğinden başka bir şeyinizin görünmediğidir. 
Kürtlerin şanssız oldukları buradan başlıyor, kürt mücadelesi; gerek Kürtlerin gerekse Türklerin demokratikleşme yolunda vermiş olduğu mücadele, lokomotif güç olarak rolünü oynamıştır.
Doğaldır ki süreç içerisinde doğruların yanında yanlışlarıda olmuştur, tökezlemeside olmuştur. Fakat bu olup bitenler bir mücadele biçimi içerisinde ele alınıp değerlendirilmelidir. Birileri yanlışlar üzerinden kendisine pay çıkarıp, kendisini haklı çıkarma adına bir halkın hak ve özgürlüklerinin inkarı üzerinde teori geliştirmeye çabalaması büyük bir yanılgıdır, yanlışdır ve demokrasi ayıbıdır.
Türk aydın ve demokratları, bunların içerisinde istisnalar hariç bazılarınıda tenzih ederek, göreviniz olduğu halde tarihin hiçbir döneminde, Kürtlere doğru bir öncülük yapmadınız. hep karşı durdunuz elinize ne geçti. 
1- ülke ekonomisi içler acısı
2- topluma kardeşlik duyugları yerine, kin ve öfke enjekte edildi. 
3- Barış ve kardeşlik adına neler yaptınız? 
4- Dilinizden düşürmediğiniz demokrasi bu coğrafyaya bir türlü gelmedi niye?
5- Hak hukuk adalet ve özgürlük adına hareket edip elinizde hangi kazanımlar var. 
6- Kadın erkek ayrımcılığı had safhada, her gün tv haberlerinde öldürme, taciz ve tecavüzün dışında bir gelişme gözükmüyor. 

Kendisine ben düşünürüm, aydın ve demokratım diyen sizler, olup bitenlerden kendinizi ne kadar sorumlu tuttunuz. 
Olup bitenlerden hep Kürtleri suçlayıp durdunuz size ne kazandırdı?.
Gelinen süreçte, yaptıklarınızdan doğru ders çıkararak barış sürecine, hep beraber omuz omuza destek verme dönemidir. 
“Savaş öyle canavar ki; insandan çok hayvana yaraşır.
Savaş öyle çılgın ki; öç ve intikam duyguları gözlerine kan bürümüştür. 
Savaş öyle adaletsiz ki; haklı haksızı ayırmak konusunda bilge olmak yetmez.
Öyle ölümcül ki; bir veba gibi tüm bir kainatı silip kavuruyor.”
Entelektüeller, düşünürler ve aydınlar zamanlarına ait insanlardır. Görevlerini laikiyle yerine getirirlerse bulundukları coğrafyaya barış çabuk yerleşir ve kalıcı hale gelir.